Çocukluğumuzun korku labirentlerinin köşe başlarını tutmuş masal kahramanlarıdır inler, cinler, gulyabaniler. Hani o kırk belikli ak bilekli peri kızları, ellerindeki defleri çala çala raksederdi de, bir seraba tutulmuş gibi peşi sıra gelenleri ormanın en kuytusuna götürmez miydi ? Peki ya döneni duymuş muydunuz o ormandan ?
Soğuk kış gecelerinde “Bi masal daha anlat…” diye ısrar ısrar üstüne gece yarısı ederdik de, el ayak çekildikten sonra, peçkanın alevinin tavana vuran kızıl ışık oyunları bizi bir türlü uyutmazdı. Pencere önündeki asmanın dallarını nelere benzetirdik de, yorganı kafamıza çekerek hepsinden kurtulacağımızı zannederdik.
Ama o çelikten kış akşamlarından birinde, sofrayı şenlendiren kabak tatlısının nasıl olup da Bocuk’u evlere yaklaştırmadığına şaşardık en çok. Evin en yaşlısının esrarengiz bir edaya büründürdüğü sesi kulaklarımızda çınlardı.
Balkan Kökenli Bir Türk Geleneği; Bocuk Gecesi…
Mevsimlerin devinimi insan topluluklarının davranış şekillerini, tabiata dair korkularını, kaygılarını ya da ümitlerini besleyen bir öğe olagelmiştir. Çoğu zaman bunun üzerine bir kültür inşa etmişler, çeşitli ritüellerle, kutlamalarla bunu sonraki kuşaklara aktarmışlardır.
Hıdırellez, Kakava, Nevruz, Mart dokuzu gibi bahar kutlamaları; yağmur duası, bolluk bereket günleri, hasat, bağbozumu gibi diğer mevsimsel döngü içerisindeki kutlamalar ve şenlikler, yeşerdikleri veya taşındıkları kültürün öğeleriyle kaynaşarak günümüze değin aktarılmışlardır.Balkanlar’da yeşeren ve Trakya’da da kutlanan Bocuk gecesi, mevsimsel döngüye dair unutulmaya yüz tutmuş böylesi bir gelenek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bocuk Gecesi ile ilgili en kapsamlı araştırmaya Prof.Dr.Erman ARTUN’un “Tekirdağ Adetlerinden Bocuk Gecesi ve Sedenka” isimli çalışmasında rastlıyoruz. Kaynak kişilerle birebir görüşülerek yapılan saha çalışmasının neticesinde Bocuk gecesi kutlamalarına dair ritüellerden haberdar olabiliyoruz.
Buna karşılık Kırklarelili araştırmacı yazar Nazif KARAÇAM, “Efsaneden Gerçeğe Kırklareli” isimli çalışmasında Kırklareli’de geçmiş dönemlerde raslanan kutlamalara değindiği bölümünde, Bocuk gecesi geleneğine dair tesbitlerini aktarır ve bu geleneğin artık yörede kutlanmadığını dile getirir. Yazarın tesbitlerinden, hemen hemen aynı ritüellere sahip ve aynı dönemde kutlanan “Kolada-Kolara gecesi” adetinin Bocuk gecesinin bir türevi veya isim değiştirmiş bir başka kutlaması olabileceği sonucuna varırız.
Mihail ARNAUDOV‘un “Bulgar Adet ve Hurafeleri” kitabında Kırklareli’nin Karahıdır, Yenice, Koruköy, Babaeski’nin Yenimahalle köylerinde yaptığı araştırmalarında “Kukerler”, yani “Kukla-Cemal” oyunundan bahsedilmektedir. ( Efsaneden Gerçeğe Kırklareli, S.250, Nazif KARAÇAM )
Halen Bulgaristan’da büyük bir coşkuyla kutlanan Kukerler festivalinde de korku öğesi olarak hayvan postuna bürünmüş insanları, korkutucu kıyafetleri, çevresindekileri korkutmak için kostümlere eklenen hayvan çanları, ziller, boncuklar gibi ses öğelerini görürüz. Bu yönüyle Bocuk gecesindeki korku öğeleriyle benzerlikler taşımaktadır. Bu olsa olsa ortak coğrafyaları paylaşıyor olmanın bir sonucu, kültürlerde bir etkileşim olarak görülebilir.
Trakya’nın bir diğer ili olan Edirne’nin Keşan ilçesine bağlı Çamlıca beldesinde Bocuk gecesinin en diri haliyle kutlandığına tanık oluyoruz. Üstelik bu kutlamanın UNESCO eliyle “İnsanlığın Somut Olmayan Kültür Mirası” çerçevesinde yeniden ayağa kaldırılması da zaman zaman gündeme gelmektedir.
Bocuk Gecesi…
Trakya’da ve Rumeli’deki Türk toplulukları, geçtiğimiz yüzyıllara değin başta Rumlar ve Bulgarlar olmak üzere, diğer Balkan topluluklarıyla bir arada yaşamışlardır. Onların Hıristiyanlık kökenli kutlamalarına ve ritüellerine tanıklık etmişlerdir. Bunlara karşılık onlardan ayrışmak için kendi kültür öğeleriyle beslenen benzer kutlamalar vücuda getirmişlerdir.
Bu Hıristiyan toplulukların kutladıkları Bijic, Paskalya, Noel gibi kış döngüsüne dair kutlamalar, “Bocuk Gecesi”nin kaynağı olarak gösterilse de durum böyle değildir. Bocuk Gecesi kendi membağından beselenen, kendi ritüelleriyle vücut bulan bir Balkan-Türk kültürü ürünüdür. Yugoslav halk bilimci Tihomir CORCEVİC “Nas Norodni Zivot” adlı eserinde bu geleneğin Balkanlar’da yaşayan Türk topluluklarınca kutlanan bir kış geleneği olduğu tesbitine yer verir. Kaldı ki, birbiriyle yüzlerce yıldır etkileşim içindeki toplulukların birbirini az da olsa etkilemesi kaçınılmaz bir durumdur.
Halk takvimde kış dönemini yansıtan dönem “Kasım günleri” olarak bilinir. Kasım günleri 179 gündür ve miladi 8 Kasım tarihinden başlayıp, Hızır günlerinin başlangıcı olarak kabul edilen Hıdırellez’e, yani 6 Mayıs’a kadar sürer. Bocuk gecesi ise inanışa göre kışın en soğuk gecesidir. Bu gece Kasım günlerinin 61’ini 62’sine bağlayan gece olarak karşımıza çıkar. Miladi takvime göreyse, Bocuk gecesi Ocak ayının 8’i, bazı yerlerde ise Ocak ayının tam ortasında kutlanır(dı).
Örneğin; Nazif KARAÇAM Kırklareli’nde Bocuk gecesinin Ocak ayınının 8’inde, Kolada-Kolara gecesinin ise Ocak ayının ortasında kutlandığını tesbit eder. Prof.Dr. Erman ARTUN Tekirdağ’ın köylerinde yaptığı saha çalışmalarında, Bocuk gecesinin Mahramlı ve Osmanlı köyleri ile Çorlu’nun köylerinde Kasım günlerinin 62. gecesi, Buzağıcı köyünde kışın 60’ında, Ortacaköy’de 72. gecesinde yapıldığını tesbit etmiştir. Edirne’nin Keşan ilçesine bağlı Çamlıca beldesinde de Ocak ayının 8’inde yapıldığını göz önüne aldığımızda, hepsinde ortak payda Ocak ayı içerisinde bu gecenin olduğudur.
“Bocuk” kelimesinin ne anlam ifade ettiği kesin olarak bilinmese de bir korkutucu öğe olarak karşımıza çıkmaktadır. Tekirdağ’da geçmiş dönemlerde aşırı şişman hantal kişileri tabir için “Bocuk domuzu gibi…” tabiri kullanıldığını, yine Prof.Dr. Erman ARTUN’un tesbitlerinden öğreniyoruz.
“Bocuk” diye ortaya sunulan korku öğesi, Tekirdağ’da “Bocuk anası”, “Bocuk karısı”, “Bocuk dede” gibi türetilmiş başka tabirlerle karşımıza çıkar. Ritüellere dair rivayetlerde kötülüğü, hanelerden bereketi çalan kişiyi simgeleyen Bocuk denen bir varlığın (!), kışın en soğuk gününde korkutucu kıyafetler giyerek insan kılığında köylerin sokaklarında dolaştığı dile getirilmektedir.
Bocuk Gecesi’nin dayandığı en temel öğe bolluk bereket beklentisi, bilinmeyen kötülüklerden korunma güdüsüdür. Kışın en soğuk gecesi olan bu gecede sular donarsa, kışı takip eden baharla birlikte hanede bolluk bereket olacağı, sağlık sıhhat bulunacağı, hayvanların ve tarladaki ürünlerin daha bol ürün vereceği inancı yaygındır.
Tekirdağ’daki saha çalışmalarında, Ortacaköy ve Çorlu’dan nakledilen ritüellere göre; ahırdaki hayvanlar kürek, saban gibi aletlerin üzerinden atlatılır ya da ahırın giriş kapısının üzerine konulan Mushaf’ın altından hayvanlar geçirilirdi. Böylece bolluk bereketinin artacağına, hayvanlarının sakinliğini koruyacağına inanılırdı.
Bocuk gecesinde, Bocuk’a yakalanmamak için sokağa çıkılmaması, kışın tüm yıkıcılığından sığınılan sıcak bir hane içerisinde konu komşu, çoluk çocuk toplanılarak bir şeyler (!) yenilmesi esastır. Bu yeme içme ve bir arada olma durumu; bolluk bereketi, bu bolluğu paylaşmayı, kış ile simgelenen zorluklardan, Bocuk ile simgelenen tabiata dair bilinmeyen korkulardan dayanışmayla çıkmayı yansıtır.
Bocuk gecesinde mutlaka yenilmesi gereken bir şey varsa o da kabak tatlısıdır. Her evde peçka denilen sobalarda ( kuzine ) kabak tatlısı pişer. Bazı yerlerde şerbetli kabak tatlısı olurken, bazı yerlerde üzerine bir tutam şeker gezdirilmiş olan dilimlenmiş kabaklar peçka içerisinde pişirilir. Bu tatlının mutlaka herkesçe tadılması şarttır. Kabak tatlısı yiyenlere Bocuk’un zarar veremeyeceği inancı körüklenerek çocuklar korkutulur.
Bocuk gecesinde seyirlik oyunlar düzenlenir, maniler türküler okunur, bilmeceler sorulur, kabak tatlısı gibi diğer ikramlar paylaşılırdı. İnce akıtma da tıpkı kabak tatlısı gibi Bocuk gecesi pişirilmesi gereken bir diğer ikramdır. Ayva, kış armudu, mısır, nohut, çekirdek, peksimet, kar helvası, un helvası, börek, pekmez vb…köy kilerlerinde bulunabilecek ne varsa ikram edilir, yenilirdi. Misafirliğe gelenler vakit geç olmuşsa evlerine salınmaz; “Yolda karşınıza Bocuk çıkar.” denilerek sabaha kadar ağırlanırlardı.
Üzerlerine beyazlar içinde korkutucu kıyafetler giyinmiş, yüzlerine nişasta sürmüş bazı kişiler, gecenin yarısından itibaren pencereler önünde Bocuk’u bekleyenleri korkuturdu. Sokak aralarından def ya da teneke çalarak gürültü yapar, ellerinde balkabağından oydukları fenerleri gezdirirlerdi.
Bocuk Gecesi Çamlıca’da her sene yaşatılıyor…
Korkunun perçinlediği safsata ile harmanlanmış Bocuk gecesi adetinden günümüze ne yazık ki rivayetler ulaşabilmiştir. Bir tek istisna ki; Keşan’ın Çamlıca beldesinde bu gelenek belediyenin organizasyonu ile son yıllarda geleneksel bir şenliğe dönüştürülmüştür.
Çamlıca Keşan’a bağlı bir belde merkezi. Keşan Gelibolu yolunun 8. kilometresinden sağa ayrılan yol tabelası, önce sizi Bahçeköy’e, ardından Çamlıca beldesine ulaştırır. Çamlıca, Keşan’ın denizle ve doğayla öpüştüğü Gökçetepe yolu üzerinde oluşuyla da ziyaretçilerin çokça uğradığı bir beldedir. Beldenin günümüze değin korunmuş mimari ve kültür dokusu görülmeye değerdir. Bir etnoğrafya müzesini andıran köy evi ise Çamlıca’nın derin köklerine ayna tutmaktadır. Mutlaka görmelisiniz…
Çamlıca’nın mimari estetiği yüksek eski bir Rum okulundan bozma köy evi önünde toplanan belde sakinleri, zamana uydurdukları geleneklerini hala diri tutmak için büyük çaba sarfediyorlar. Batılıların “cadılar bayramı”nı andıran ama çok daha bizden manzaralarıyla; beyazlara bürünmüş korkutucu kostümleri, beyaza boyalı yüzleriyle Çamlıcalılar meydandan itibaren belde sokakları boyunca fener alayı eşliğinde, şarkılar türkülerle, maniler bilmecelerle yürüyerek Bocuk gecesini kutlamaya devam ediyorlar.
İster safsata ister kocakarı masalı deyin, sizi siz olun Bocuk gecesinde bir lokmacık da olsa kabak tatlısı yiyin.
Kaynak:www.TrakyaGezi.com